Röportajlar

MusicRadar Röportajı

Evanescence Gitaristi Troy McLawhorn: Hayatımı Değiştirmiş 10 Albüm

Hayalgücünün arkaplan sesinden, Cadılar Bayramının büyüsüne ve en muhteşem rock şovlarının arkasındaki müziğe…

Evanescence gitaristi Troy McLawhorn bu listeyi düşünürken zamanını aldı. Bazen, bu liste sadece elektrik gitar oynayışımızı etkileyen veya müziğe bakış açımızı değiştiren albümlerin bir sıralaması oluyor.

Ama bazen o şarkılar bunu ve daha da fazlasını başarıyor: Hayatımızın gidişatını değiştirip bizi yeniden yaratıyorlar. Bu albümler hayatımızın bölümlerinin kapakları gibi oluyorlar. McLawhorn’un listesi de böyle bir şey.

İlk ilhamlar bilindik etkileri bırakıyor – The Beatles, Eddie Van Halen, vesaire. Çoğu insanın hissettiği etkiler. Bunlardan sonra, müzik artık onun için önemli bir şey olduğunda ve müzikle yola çıktığında, McLawhorn için hayatına yeni giren şarkılar neredeyse varoluşsal bir anlam taşıyorlar. Eğer bir gün otobiyografi yazmaya karar verirse, bu şarkılar bölümler için kullanılabilir.

“En başta dinleyince bana ‘wow!’ dedirten müzikleri düşünüyordum, ama bu şarkılar hayatımın dönüm noktalarını temsil eden ve beni başka yönlere çeken albümlerden geliyor,” dedi McLawhorn.

Evanescence’e gelince, şu anda dünyadaki diğer tüm gruplar gibi salgının bitmesini bekliyorlar. Ama salgından önceden beri şarkı yazıyorlardı ve şimdi yeni müzikleri var.

Şubat ayında, Nashville’deki stüdyoya girip dört şarkı kaydettiler. The Game Is Over ve Wasted On You’yu dinledik bile. Use My Voice da Headcount’ın Amerikan seçimlerinde oy kullanma oranını arttırma kampanyası için çıkarıldı. Şarkıların videoları evde iPhone kullanılarak çekildi ve sonradan beraber derlenildi.

Listeye dönersek… İçinden geçen anadamarı hayal gücü denebilir. Listedeki her şey McLawhorn’un hayal gücünü yakaladı; dünyasını büyütüp, garipleştirip, değiştirdi. Bir sürü rock ve metal var içinde. Nirvana’nın adı sohbet içinde geçti ama listeye giremedi. McLawhorn o dönemde onların tarzını anlayamamıştı. Artık anlıyor.

Bir sürü grupla durum aynı. Ama metal sevmek gereğini gördü. “Eğer genç yaşta her türlü müziği dinleyip her türlüsünü sevsen, bence kendini bulmak zorlaşırdı,” diyor McLawhorn. “Bir tür odak noktası gerekiyor.”

1. The Beatles – Abbey Road (1969)

“Bu albüm benim doğum yılımda çıktı: 1968. Annem büyük bir rock hayranıydı… 60’ların ‘British Invasion’ gruplarını çok severdi. Abbey Road onların arasından beni en çok çekendi. Sanırım nedeni o albümün müziksel yolculuğuydu. Tuhaf ama tatlı bir şeydi: Albümdeki bazı şarkılar şarkı bile değiller, sadece o yolculuğun dokularılar…”

“The Beatles kendilerini tek bir kutuya koymadılar. Her şeyi yaptılar. Çocuk şarkıları yazdılar. Ağır bir şarkıdan birden inanılmaz country şarkıya geçebilirlerdi. Bu yüzden The Beatles’ı çok severdim. Belli bir reçeteye takılmadılar. Her zaman gelişip farklı şeyler denemeye devam ettiler. O zamanlar bile çok ağır şarkıları oldu. Paul McCartney’nin sesi o ağır rock/metal şarkılarında istediğinde inanılmaz şeyler yapabiliyordu. Harikaydı.”

“Ama bunun listemde olmasının gerçek nedeni şu. Eşim Amy’le ilk tanıştığım ve çıkmaya başladığımız zaman, Little Five Points’ta bir evi vardı. Orda haftalarca beraber müzik dinleyip şarap içe içe birbirimizi tanımaya başlamıştık. Ben bu dönemde ona Abbey Road dinletip sevdirmiştim. O albümü dinleye dinleye birbirmize aşık olup evlendik. O açıdan, bu albüm gerçekten hayatımı değiştirdi!”


2. KISS – Destroyer (1976)

“Baterist olmak istiyordum. Peter Criss’in büyük hayranıydım. Çocukken onların hepsinin büyük hayranıydım. Ace ve Gene’in makyajlarına bayılıyordum. Cadılar Bayramı’nda en çok onların kılığına girmeyi severdim. Sanırım Destroyer’ın da çıktığı 1976 yılında doğum günüm için bir pikap ve KISS’in Destroyer’ını almıştım. Bana bunları annem almıştı ve benim sahip olduğum ilk albümdü. Eskittim.”

“Birkaç yıl sonra, Cadılar Bayramında, televizyonda canlı bir şov vardı – Kiss Meets The Phantom Of The Park – ve bu bizim en sevdiğimiz tatildi. Annem Cadılar Bayramını çok severdi. Erkenden giyinip şeker toplamaya çıkmıştık ki eve çabuk dönebilip televizyonda KISS konserini ve filmi izleyebilelim.”

“KISS korkutucuydu. Gene Simmons’ın bas solosunu yaparken düşük bir notaya geldiğini hatırlıyorum, böyle kirli bir ses çıkmıştı. Şiddetle kıvranmaya başlamıştı ve ağzından kan geliyordu. 70’lerin çocuklarının Slipknot’u gibiydi.”


3. Van Halen – Van Halen I (1978)

“Bu albümü ilk dinlediğimde kesinlikle gitarist olmak istediğimi anlamıştım. Sanki bir uzaylı dünyaya inmişti de her şeyi değiştirmişti. Çok farklıydı. Hâlâ Van Halen’ın büyük hayranıyım.”

“Van Halen ilk çıktığında, gitar çalıyordum ama ciddi olarak değil. Onu ilk duyduğumda bunu ciddiye alıp müzisyen olma hayalleri kurmaya başlamıştım. Onun da çocukken ilk önce baterist olmak istediğini duyunca çok heyecanlanmıştım. “Ben de aynen Eddie gibiyim!” olmuştum. Onun gibi gitar çalamıyorum tabii, o ayrı. Son turumuzda onunla tanışma şansını yakalamıştım. Çok mütevazi biriydi.”


4. Def Leppard – Pyromania (1985)

“Bunun listemde olmasının nedeni, hayatımın akışını değiştiren olaylardan birinin olması. Bu albümün turu sırasında benim şehrime gelmişlerdi: Fayetteville, Kuzey Carolina. Bir arkadaşın fazladan bileti vardı ve bana onunla gelmek isteyip istemediğimi sormuştu.”

“Gitmiştik ve bu benim ilk hard rock konserim olmuştu. Daha önce bir rock konserine gitmiştim –Heart konseriydi, Eddie Money açmıştı – ama Def Leppard konseriyle bir alakası yoktu. Çok hareketliydi. Çok gürültülüydü. Ateş ve ışık gösterileri vardı. Benim için her şeyi değiştirmişti.”

“Konserden çıktığımızda birbirimizle konuşamıyorduk bile çünkü birbirimizi duyamıyorduk. Çığlık çığlığa “HARİKA BİR ŞEYDİ LAN” diye geziyorduk. Sağır olmuştuk ama değmişti.”


5. Ozzy Osbourne – Blizzard Of Ozz (1980)

“Ben dokuzuncu sınıftayken okulda bir yetenek yarışması düzenlenilmişti. O dönemde gitar çalmayı artık ciddiye alıyordum. Beraber doğaçlama çaldığımız arkadaşlarım vardı ve onlarla bu yarışma için bir grup kurup Blizzard of Ozz’dan I Don’t Know’u çalmıştık.”

“Yarışmayı kazanan grubun içinde gitar çalanlardan biri öğretmendi. Haksızlık olduğunu düşünmüştük. Hiç adil değildi! Sonunda onlar kazandı, biz kaybettik ve çok kızdık ama sonunda şimdi gülen kim! [McLawhorn söyleşide burada kahkaha attı.]”

“Bence yapımcılığı güçlü değildi ama o noktada Ozzy’yi sırf stüdyoya alabildikleri için minnettar olmalılar. Hepimiz de dinleyebildiğimiz için.”


6. Queensrÿche – Rage For Order (1986)

“90’larda her şey değişmeden hemen önce Queensrÿche bir an yakalamışlardı. Operation Mindcrime onlar için çok önemli bir albümdü. Onlara EP’lerinden beri hayrandım.”

“İki gitaristi olan gruplara bayılıyordum. Judas Priest, Iron Maiden, iki gitaristi olup aralarında gitar harmonisi yapan her türlü grubun hayranıydım. İçinde olduğum her grupta da hep ikinci bir gitarist istemişimdir ki ben de o şekilde harmoni yapabileyim.”

“Bu şekilde, konserlerde canlı oynarken biri solo yapmaya başladığında şarkının bazından bir şeyler kaybetmezsiniz. Bence iki gitarist olduğunda hep daha iyi oluyor – tabii, Randy Rhoads ya da Eddie Van Halen değilseniz. Onlar sesten kaybetmemeyi iyi biliyorlar.”


7. Nine Inch Nails – Broken (1992)

“Bir albüm seçmek zor. Broken diyeyim ama önemli olan Downward Spiral turuydu. O zaman bir gruptaydım ve New York’taki CBGB [Country, BlueGrass, Blues] kulübünde oynuyorduk. Hepimiz ilk kez New York’a gelmiştik.”

“Biri hepimize Nine Inch Nails’ın Madison Square Garden konserine bilet ayarlamıştı. Diğer gitaristim Clint Lowery’yle (Sevendust) – çok uzun zamandır arkadaşımdır – beraber gitmiştik ve hâlâ hayatta gittiğim en iyi konserdir. Hiç onun gibisini yaşamadım.”

“İndirip kaldırdıkları ekranlar vardı, arkadan ışıklandırmalar falan… Sanki bir heavy metal tiyatrosuydu ve prodüksiyonu inanılmazdı. Ses mükemmeldi. Hayatta bundan daha iyi bir konser görmedim. Bir konseri görmeye gittiğimde, gerçekten görmek isterim.”


8. Pantera – Cowboys From Hell (1990)

“Bu albüm çıktığında grubumla Amerika’da turda olduğumuzu hatırlıyorum. Yolda çok vakit geçiriyorduk ve sanki sonsuza kadar karavanımızın kaset çalarında kaldığını hatırlıyorum! Tekrar tekrar dinlemiştik. Grubumuzu gerçekten değiştirmişti. Daha ağır bir sese doğru dönmüştük. Sesimizin dolgunluğunu arttırıp daha ağır gitar motifleri yazmaya başlamıştık. Hepimizin heavy müzik anlayışını değiştirmişti.”

“Dimebag hakkında en çok sevdiğim şeylerden biri büyürken benimle aynı müzikleri sevmiş olması. Sadece onları tamamen farklı bir tarafa sürüklemişti. Gitar motifleri deli ve ağırdı. O ilk albüm gerçekten iyi bir köprü oluşturmuştu: yüksek notalarda şan ve ağır gitar motifleriyle 80’lerin prodüksiyon tarzını birleştirmişlerdi, sonra da onu alıp en uç noktalarına taşıyıp metal müziğini değiştirmişlerdi.”


9. Sounds To Make You Shiver (Sanatçı yok – 1974)

“Bu albümde bir sürü ses efektleri var; çılgın bilim adamının laboratuvarı, perili ev, hayalet sesleri, kurtadam ulumaları, vesaire. Çok küçükken hep dinlerdim! En sevdiğim albümlerden biriydi.”

“Yıllar sonra, sadece birkaç yıl önce, bir dönertabla almıştım. Şehrimin meydanında yürüyordum ve bir antikacı gördüm, penceresinde de bu albüm vardı. Tanrım! ‘Almak zorundayım’ olmuştum. 30 dolardı, bayağı pahalıydı. Takıp dinlediğimde aynen hatırladığım gibiydi.”

“Dinlerken bende en sevdiğim hisleri uyandırıyor. Kendimi çocuk gibi hissediyorum. Dinlerken oturup hayaller kurardım. Cadılar Bayramını çok severim – hem filmi hem de tatili. Gösterişine ve arkasındaki hayalgücüne hep çekildiğimi hissetmişimdir.”


10. Evanescence – The Open Door (2006)

“Bir tur sırasında benimle telefon üzerinden iletişim kurdular Evanescence için gitaristlik yapmam hakkında. John LeCompt grubu bıraktığından tur sırasında onun yerini tur bitene kadar doldurmak için sadece. Benim Evanescence’le tanışmam böyle olmuştu ve 14 yıldır onlarla devam ediyorum.”

Evanescence’a pek aşina değildim. Teklilerini biliyordum. Onları radyoda duydum. Ama o zamanlar Dark New Day adında başka bir grubum vardı ve kafam buna gömülmüştü.

“Şarkıları öğrenirken bir sürü farklı akort kullandıklarını fark ettim. Terry Balsamo, o zamanki diğer gitarist, bana yardım ediyordu ve tüm bu akortları bana öğretiyordu. Ama ben 80’lerin çocuğu olduğumdan bu şarkıları çalışırken sırf gitar soloları olmadığından onları öğrenmenin kolay olacağını düşünüyordum.”

“Hepsi sadece ritim gitar işiydi. Ama sonra sıra Your Star’a gelmişti, aralarında en zor olan oydu. Çok çılgın bir motifi var. Onu öğrenmem zaman aldı. Diğer hepsinde “Wow! Kolay olacak bu!” diyordum… Ama hepsini iki hafta içerisinde öğrenmem gerekiyordu – işte o hiç kolay değildi. Öğrenecek çok şey vardı.”


Çeviri için Zeynep Sıray ve Öykü Yıldızhan’a teşekkürler.

Kaynak: musicradar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir