Röportajlar

The Verge Röportajı

Evanescence’ten Amy Lee Dünyanın En Kötü Hayran Hikâyesine İlham Vermiş Olmak Hakkında Konuştu

(Şarkı Olan) My Immortal’ın Şarkıcısı (Hikâye Olan) My Immortal’ı Okumuş

Eğer My Immortal’dan bahsederseniz, iki farklı şey hakkında konuşuyor olabilirsiniz. İlki 2003’te rock grubu Evanescence’in hit olmuş şarkısı. Diğeri, inanılmaz bir derecede kötü olmasıyla İnternet’i hâlen şaşırtan Harry Potter hayran hikâyesi.

Hayran hikâyesi olan My Immortal’ın konusu zamanda seyahat edebilen ve Evanescence’le benzeri goth rock gruplarına hayran olan tiki goth/vampir/büyücü Ebony Dark’ness Dementia Raven Way. Dış görünüşü Evanescence’in baş şarkıcısı, piyanisti ve bestecisi olan Amy Lee’ye benziyor. Hikâyeyi kimin yazdığı ve yazanın cidden inanarak mı yoksa şaka olarak mı yazdığı bugün bile bilinmiyor. 

Gerçek dünyaya dönelim. Lee ve Evanescence’in geriye kalan üyeleri koronavirüs salgını nedeniyle aylardır evlerinde karantina altındalar. Bu zamanı yönetmen P.R. Brown’la beraber çalışarak ailelerinin yardımıyla iki müzik videosu çekerek geçirdiler. Bu videoların en son çıkanı yakında çıkacak olan The Bitter Truth albümünden “The Game Is Over” şarkısı için çekilmiş, gerçeküstü bir video. Lee’nin tanımlamasına göre bir “psikolojik gerilim filmi”; videoda kullanılmış olan imgeler grup üyelerinin kendi korkularını temsil ediyorlar.

Salonlarda, arabalarda ve bu tür özel alanlarda çekilmiş olan bu videolar, hayranlara sevdikleri grubun üyelerinin hayatlarına yeni bir bakış açısı sağlıyorlar. Ama [orijinal söyleşiyi yapan Adı Robertson’ın] merak ettiği başka türlü bir hayran ilişkisiydi: “My Immortal” şarkısının yaratıcıları My Immortal hikâyesini hiç duymuşlar mıydı? Lee ile konuşmaya göre cevap “Evet”. Hatta ailesi yıllardır bu konuda şaka yapıp duruyorlarmış ama geçen haftaya kadar Lee hiç oturup hikâyeyi okumamıştı.

(Aşağıdaki söyleşi açıklık amacıyla hafifçe kısaltılmış ve düzeltilmiştir.)

Robertson: Karantina altında iki video hazırladınız ve iki video da farklı tarzlarda çekilmişlerdi. Yapım süreçleri nasıldı? 

Lee: Çok hızlı düşünmek zorundaydık. [Salgından önce] tam bir ekiple beraber kapsamlı bir video çekimi plânlıyorduk ama salgın nedeniyle artık mümkün değildi. Dünyanın her tarafında yaşadığımız için fiziksel olarak bir araya gelemememiz de dahil.

Wasted on You”nun şarkı sözlerinin konusunun şu anki halimize uyduğunu gördük. O yüzden önce o şarkıya odaklandık. İnsanların daha önce bizden görmedikleri derecede hakiki olmasını çok istedim: kendi evimiz, kendi hayatımız, özel kıyafetler ve makyaj olmadan, hakiki işlenmemiş biz.

İkinci için düşünce şeklimiz şuydu: “Tamam, bir önceki videodan öğrendiklerimizi nasıl kullanabiliriz ve sadece kendimizi göstermek yerine gerçek bir video gibi gözükmesi için nasıl abartabiliriz?” Karantinayı çok ciddiye aldığımız için tüm bu zaman sırasında gerçekten yalnızdık ve bu aslında yaratıcılığımız için ilginç oldu. Ama gerçekten tek başına kendinle yaşayabiliyor olman lâzım.

Birkaçımız son yıllarda çok zorluktan geçti. [Bas gitarist Tim McCord] ile ikimiz yakın akrabalarımızı kaybettik. Çok zordu. Bizi mutlu eden oyalayıcı şeyleri bırakmak zorunda kalınca ve sessizlikle karşılaşınca… kötü duygular ortaya çıkıyor işte. Her birimiz [P. R. Brown]’la özel bir konuşmada zorluk çektiğimiz konular hakkında içimizi döktük.

Kullandığımız imgelerle daha önce hiç gitmediğimiz kadar derin bir yere gittik. Ben kendimi şarkı sözlerine döktüğümde her zaman çok ağır oluyor. Ama bunda… Bu sefer sırf video güzel görünsün diye hissettiklerimizi içimizde tutmamaya karar verdik. Çirkin olmasına izin verip içimizdeki karanlık tarafları paylaşmaya karar verdik.

Şarkılarınızı çoğunlukla açık ve içten buluyorum. Hayranlarınızla da internette hep etkileşimde bulunuyorsunuz. Evinizde çektiğiniz bu tür videolar sizce normal sosyal medya hesaplarınız veya müziğinizin gösteremediği neleri gösteriyor?

Umarım kendi içimi gösterip samimi olmayı ne kadar istediğimi gösteriyordur çünkü ne kadar zor olursa olsun güzel bir yüz göstermektense bunu yapmayı daha tatmin edici buluyorum.

Sosyal medya benim için garip bir dünya. Seviyorum ve hayranlarımızla daha dolaysız bir ilişkimiz olmasını sağladığı için memnunum ama bunun kötü tarafları da yok değil. Herkesin sizin hakkınızda her şeyi eleştirmesi için yeri var ve eninde sonunda eğer bakarsanız hepsini görebiliyorsunuz. Bence bu herkes için aynı, ünlü olmanıza gerek yok. İnsanların yüzlerini göstermeden sizin hakkınızda kötü şeyler söyleyebileceği bir yer ve işler çirkinleşebiliyor.

Hayranlarınızın yarattığı işlerle ilişkiniz nasıl? İnsanlar hiç sizin ilham verdiğiniz şeyleri size gönderiyorlar mı?

Tanrım, harika bir şey. O kadar çok resim var ki. Kariyerimin başından beri sakladığım bir sürü şeyim var. Evanescence “dünyası”ndan ya da sadece şarkılarımızın ilham verdiği bir sürü resim yapan o kadar yetenekli insanlar var ki.

Bir de sırf inanılmaz komik oldukları için sakladığım şeyler var. Mesela birinin yazdığı ve benim içinde bir karakter olduğum manyak bir şiir var. Yani, bunu yazan kişinin 12 yaşında falan olduğunun ve çok samimi olduğunun farkındayım ama çok komik cidden. Benim küçük bir stüdyom var ve duvardan duvara bu tür hayran yaratılışlarıyla kapladım.

Bu beni bir sonraki soruma getiriyor: Hiç My Immortal hikâyesini duymuş muydunuz?

Uzun bir süre hiç duymamıştım. Ama Reddit-seven ve İngilizce öğretmenliği yapan alaycı kız kardeşim hep tatil dönemlerinde aile bir aradayken bana gelip “Bir dakika – hâlâ My Immortal’ı okumadın mı?” diyordu. Ben de “Hayır, neden bahsediyorsun” oluyordum. O da “Okumak zorundasın. Bir dakika, bekle, sana bir kısmı okuyayım” olurdu. Sonra da telefonunu açıp inanılmaz manyak, komik ve bana hiçbir anlam ifade etmeyen bir paragraf okurdu.

Hayatta inanılmaz komik bulduğu için en çok sevdiği şeylerden biri ve ben bir türlü oturup okumuyordum. Aramızda espri olmuştu. Sonra senden telefon gelince ve onun hakkında konuşmak istediğini duyunca “Ay, artık biraz okumam lâzım” oldum.

Sanırım yarısından biraz azını okudum, ama gülmekten gözlerimden yaş geldi. Bir noktada o kadar anlamsızdı ki gülmeyi bırakamıyordum. Sonra kendime “Bu gerçek mi ya?” diye sormaya başladım. Cidden emin değilim. Samimi mi? Bana sanki samimi olarak başlayıp sonunda sırf nefret edenleri eğlendirmek için abartılı bir şekilde devam etmiş gibi geliyor. Bilemiyorum! Sence?

İnanılmaz özenli olması lâzım ama yazar o kadar çok anda sanki gösterdiğinden daha fazlasını biliyormuş gibi görünüyor ki…

Bir noktada “triumphantly” kelimesini “triumelephantly” diye yazdığını gördüm ve “Yeter artık” oldum. Kesinlikle “triumphant” içinde “elephant” olduğunu düşünüyor olamaz. Olamaz.

Bir noktada baş karakterin adı arada sadece üç kelime varken iki farklı şekilde yazılmıştı.

Onu ben de fark ettim! İki taraf arasındayım çünkü bir yandan samimi olmasını istiyorum ama bir yandan da… bilemiyorum.

Hikâyede hiç hoş olmayan şeyler de var. Yani, bilek kesmek hakkında konuşmak komik bir şey değil. O şakayı rahat rahat geçemiyorum, özellikle tekrar tekrar ortaya çıktığı için.

Evet, eski İnternet kültürüne geri dönüp bakınca bu tür çirkinlikler çok. Onları diğer şeylerden ayırmak zor.

Artık daha iyi mi?

Gençlerin neler yaptığını bilemeyecek kadar yaşlı olduğum için bilemiyorum. Ama artık daha nazikler gibi. Çoğu zaman nazik görünüyorlar.

Toplum olarak bunları en azından biraz aştığımıza inanmak istiyorum. Belki herkesin elinde bir mikrofon olması bize kendi bakış açımızın ve deneyimlerimizin ötesinde olan şeyleri fark edip onlara dikkat etmemiz gerektiğini sağlamıştır. Başka insanlar aynı şeyleri başka açılardan görebilirler. Eğer bu değişim cidden gerçekleşmişse, güzel.

My Immortal hikâyesi çıktığında ergen bir çocuktum ve çok tanıdık olan “gothlar tikilere karşı” savaşını anlatıyor gibi. Siz de öyle hissettiniz mi?

Bence hikâye o savaşla dalga geçiyor –yani, cidden, dalga geçiyor olması lâzım– ve o tarafı aslında cidden benim yaşadığım bir şey. Ama ben kendimi goth olarak görmüyordum! Garip ve komik olan kısmı şey: Tamam, tikilerden nefret ediyorsun, havalı olan sensin, kimsenin bilmediği şeyleri biliyorsun, hayatı çözmüşsün ve ölümün ne kadar ağır bir şey olduğunu anlıyorsun. Ama bu kadar depresifsen, her şey bu kadar zor geliyorsa ve onlar o kadar “sahte”yken sen bu kadar “gerçek”sen, neden dış görünümüne bu kadar özen gösteriyorsun?

Grubumuzun ilk yıllarında bana “goth” denilmesi bu yüzden bana ters geliyordu. Eğer ben 15 yaşındayken bana sorsaydınız, kendimi “grunge” olarak tanımlardım. Kıyafetlerimi hep insanların kendi garajları önünde eski eşyalarını sattıkları stantlardan alırdım, dış görünüşüme özen göstermezdim, okula gitmeden iki saniye önce falan giyinirdim ve “tiki”ler hep dış görünüşlerine inanılmaz özen gösterip hangi partiye gideceklerini düşünen insanlardı.

Ama evet, o kısım bana çok komik geldi. Gerçek bir şeydi.

Bu hikâyeyi okumamana rağmen yıllardır varlığını biliyor olmana bayıldım.

Dün akşam o kadar çok güldüm ki sana teşekkür etmem lâzım. Yani, normalde boş vaktim olunca gidip cidden kötü yazılmış bir şeyi okumak istemem. Ama ilginçti.

Bir de karakterlerin hepsinin durup bir anda My Chemical Romance şarkıları söylemeye başladıkları sahneyi kim sevemez ki? Harikaydı.


Çeviri için Zeynep Sıray ve Öykü Yıldızhan’a teşekkürler.

Kaynak: theverge.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir