Röportajlar

Kerrang Röportajı

“Uçurumla doğrudan yüzleşmek zorundaydım”: Evanescence’in acı gerçeği [Bitter Truth] gözler önüne seriliyor

Evanescence’in on yıl aradan sonra çıkaracakları yepyeni albüm hakkında her şeyi bildiğinizi mi düşünüyorsunuz? Tekrar düşünün. Amy Lee bize “The Bitter Truth”un şifa veren yolculuğu hakkında daha önce kimseye açılmadığı kadar açıldı…

Yazar: George Garner
Amy Lee’nin fotoğrafçısı: Eric Ryan Anderson
Evanescence grup fotoğrafçısı: Perou

İşi en sonunda bittiğinde, Amy Lee tek başına evden çıkıvermiş. Saat geçmiş, evdeki herkes çoktan yataktaymış. Amy bahçeye çıkmış ve dünyadan, dikkatini dağıtabilecek her şeyden uzak olabilmek için oğlunun ağaç evine sığınmış. O meşakkatli beste yazma ve vicdan muhasebesi yapma dönemi aylar sonra bitmiş; artık ne değiştirecek bir şey kalmış ne ince ayar gerektiren bir şey. Artık Amy’ye yapması düşenler bir uyku tulumu açıp, üzerine yatıp, kaliteli kulaklıklarını takıp Başlat’a basmakmış. Böylece, gece göğünün ve ağaç dallarının altında, Evanescence’in on yıllık bir aradan sonra çıkaracakları yeni albümü, “The Bitter Truth”u, dinlemiş.

“Mükemmel bir histi,” dedi Amy o an hakkında, söyleşimiz sırasında geriye bakarken. “Memnun hissettim, halis bir memnuniyet.”

Söyleşimiz sırasında Arkansas’ta anne babasının evindeydi. Oğluyla beraber onları ziyaret ediyorlardı. O anda bu kadar mutlu olmasının tek nedeni artık albümü bitirme telaşından kurtulmuş olması değildi. Kardan mahsur kalmışlardı. Bu da onlar için tek bir şey anlam ifade ediyordu. “Dışarda kızakla kayıp duruyoruz,” diye bize açıklarken kahkaha atıyordu.

Bir rock yıldızının sonuna kadar hak ettiği bu kızak tatilini bölmüş olmak her ne kadar bizi üzse de Evanescence’in harika dördüncü albümünün çıkmak üzere olması önceliğimiz. (Bu arada şuna da açıklık getirelim: Amy Lee, 2017’de bir orkestrayla yeniden düzenledikleri şarkılarla çıkardıkları “Synthesis”i değil, “The Bitter Truth”u Evanescence’in gerçek dördüncü albümü olarak görüyor.)

Albüm hakkında öğrenilebilecek her şeyi artık öğrendiğinizi düşünebilirsiniz. Salgın sırasında kaydedilip parça parça halka sunulduğundan diğer albümlerine kıyasla çok daha fazla teklisi önceden çıkarıldı. Amy daha geçen yıl birkaç şarkının özündeki kuvvet ve acılar hakkında insanlara açılmıştı – mesela Stanford Üniversitesi öğrencisi Chanel Miller’ın 2015’te onun gibi öğrenci olan Brock Turner tarafından tecavüze uğradıktan sonra mahkeme için yazdığı beyannamenin nasıl “Use My Voice”a ilham vermiş olduğu gibi. Ama duyduklarınızın son olduğunu sakın sanmayın: Albümün tarzı ve temaları açısından, şu ana kadar çıkmış tekliler buzdağının sadece görünen ucu.

[Ses Kaydı 1:

“Yapabileceğimizin en iyisini yapmadığımız zaman bunu anlıyorum. Öyle olunca ‘yeterince iyi’ deyip geçemem.”

“Ben kendimin en büyük eleştirmeniyimdir – Yani, bilmiyorum, ‘eleştirmen’ belki de doğru kelime değil. Standartlarım yüksek. Yaptığımızın yapabileceğimizin en iyisi olmasını istiyorum, yapabileceklerimizin en iyisinin potansiyelinin ne olduğunu biliyorum. Yani yapabileceğimizin en iyisini yapmadığımız zaman bunu anlıyorum. Öyle olunca ‘yeterince iyi’ deyip geçemem. Yapımcımız Nick de öyle bir insan, beni tanıyor, gruptaki herkesi tanıyor. O yüzden her zaman, yılsa da yorulsa da kendine iş çıkartsa da bizi zorluyor ki o “yeterince iyi” seviyesini geçelim. Kendimizi zorlamak da yani… Salgın sırasında her şeyi yapmak eskisinden on kat daha çok uğraş gerektiriyor zaten, her şey daha zorlu, market alışverişi bile, her şey. Bizim işimiz için de, müzik yapmak yani, onu yapmak da aynı şekilde. Daha çok uğraş gerektiriyor, daha zor, bir araya gelmemiz falan.]

Evanescence üyeleri, “The Bitter Truth” için sınırlarını Nick Raskulinecz’in desteği sayesinde zorladılar.


Amy, “The Bitter Truth”u bir yolculuk olarak hayal ediyor. Soyut seslerle başlayan ve dinleyeni içine çeken iki parçalık “Artifact/The Turn” bu yolculuğun başlangıcı. Lee, ilk parçayı “tur sırasında otelde yalnızken”, ikinci parçayı da Crystal Method’dan Scott Kirkland’la beraber çalışırken yazmış. “Albümün başlangıcını, bir trajedinin gerçekleştiği an olarak görüyorum, ardından gitarlar girdiğinde de sanki ayağa kalkıyormuşum gibi oluyor,” diye kendisi bize açıkladı.”

[Ses Kaydı 2:

“O yüzden başlangıç gerçekten katıksız. Aynen gerçek hayat gibi.”

“Sözler, ağzımdan çıkan ilk sözlerdi. Turdaydık ve soyunma odasında bir parça üzerinde çalışıyordum. İşte, rüyalarımın gününden kastettiğim tam bu, tam da öyle bir gündü! Sabah beste yapıyorum, gece konserimiz var. Neyse, soyunma odasındaydım ve bir fikir üzerinde çalışıyordum, üzerine rastgele ağzımdan ne laf çıkarsa öyle şarkı söylüyordum ve işte şey yerine… Yani, “Sonra değiştiririm,” diye düşünüyordum ama… Çok doğal çıkmıştı. Şeyle aynıydı— Açılış parçasının ‘Artifact’ kısmıyla aynıydı. Onu tur sırasında otel odamda tek başıma yazmıştım. O kaydı olduğu gibi tuttum. Synth melodiyi klavye ve bir bilgisayar programıyla yazmıştım, dizüstü bilgisayarımın mikrofonuyla sesimi kaydetmiştim. Stüdyoda baştan kaydetmeyi plânlıyordum aslında. Albüm biterken Nick’e sormuştum, ‘Şu açılış parçasını bitirmek için ne yapalım?’ O da dedi ki, ‘Yani, hani kayıtta böyle bir sürü küçük küçük garip şeyler var, kalıntılar var ya,’ –bir ses kayıt yapım jargonudur bu– ‘böyle garip mikrofonun yüzünden kalmış şeyler, o olduğun yer yüzünden kalan şeyler… Bilemiyorum, o hissi nasıl tekrar yakalayabilirsin ki? O doğal anı nasıl tekrar yakalayabilirsin?’ Ben de düşündüm, tekrar dinledim ve dedim ki, ‘Haklısın, olduğu gibi bırakmalıyız.’ O yüzden başlangıç gerçekten katıksız. Aynen gerçek hayat gibi.”]

Amy Lee “The Bitter Truth”un duygulandıran açılışı “Artifact/The Turn”ü nasıl bestelediği ve yapımcı Nick Raskulinecz’in onu nasıl ilk kayıtlarını olduğu gibi saf halde kullanmaya ikna ettiği hakkında konuştu.

Bu da bizi “Broken Pieces Shine” parçasına getiriyor: Evanescence –gitaristler Jen Majura ve Troy McLawhorn, bas gitarist Tim McCord ve baterist Will Hunt ile tamamlanarak– dünyayı karşılarına alacak bir enerjiyle bu harika parçaya giriyor. Bu şarkı için market alışverişi sırasında bestelenmiş en iyi şarkı desek yerinde olur açıkçası.

Amy, “2019’da Kanada’da, ormanlarla sarılı bir alanda beste yapmak için kamptaydık,” diye hikâyeye girip, grup üyeleriyle nasıl avcı-toplayıcı tarzı iş bölüşmesi yaptıklarını bize anlattı. “Erkekler müzik için gereken ama unuttuğumuz malzemeleri almaya gitmişlerdi, trampet için oturak falan gibi. Biz kadınlar da bakkala gitmiştik,” derken kahkaha da attı. “Kampa dönüş yolunda arabada birbirimize fikirlerimizi gösteriyorduk, telefonlarımızda kaydettiğimiz küçük demoları falan. Jen’in çok havalı bir fikri vardı ve bu zamanla bu parçanın dizelerinin o ritimli gitar melodisine dönüştü. Onun demosunu tekrar tekrar başa sarıp üzerine şarkı söylemiştim.”

Bu şarkı, her ne kadar arabada zaman geçirmek için bir eğlence olarak başlamış olsa da yaratıcısı için birçok anlam ifade etmeye başlamış.
“’Broken Pieces Shine’ı biz ve hayranlarımız için bir marş olarak görüyorum,” dedi Amy. “Ta en başından, sahnede bizi bir araya getirecek bir an olarak hayal ediyordum. Yıkılacak gibi hissetsen bile kendini serbest bırakmak hakkında; kusurlarını sadece kabullenmekle kalmayıp onlara sahip çıkmak hakkında. Kendini tutmak yerine tamı tamına kendin gibi davranmak çok özgürleştirici bir şey. Hepimizin kusur olarak gördüğümüz tarafları vardır ama biraz bakış açımızı değiştirirsek bu kusurlar süper güçlere dönüşebilir. Hepimizi farklı, kendine özgü kılan da budur.”

Şarkının konuları, hayatta kalmanın verdiği acı, hayatta kalmanın güzelliği, çekilen acıların bahşettiği akıl ve olanları kabul etmenin bahşedebileceği zarafet. Amy Lee birçok şekilde bu dersleri zor yoldan öğrendi…

“The Bitter Truth”taki bazı şarkı sözlerinin onu nasıl kesinlikle bulaşılmaması gereken biri gibi gösterdiğini söylediğimizde, Amy Lee “Sağol!” diyerek heyecanlandı. “Metal kategorilerine boşuna girmiyorum!” Bu konuda bizi uyarmıştı aslında – geçen yıl konuştuğumuzda, Evanescence’in klasik teklilerinden “Call Me When You’re Sober”da gördüğümüz “hırçın hava”yı tekrar bulabileceğimizi söylemişti. Ama yani bu yeni şarkıların bazılarında Amy’nin öyle bir havası var ki hani fazla üstüne giderseniz sadece dönüp size bıçak saplamakla bırakmaz da bir de üstüne bıçağı yaranızın içinde kırarak ucunu bırakıp üzerine tuz basabilir. İsmi çok yerinde olan “Take Cover” [Siper Al] mesela güçlü bas ve gitarlar eşliğinde “beni olmakla suçladığın şirrete dönüşürüm” tehdidini içeriyor. Bu şarkıda amacının ne olduğunu söylemek zor… adalet mi, intikam mı?

“Yaaaaaani, ikisi de olsa?” diye güldü buna ve kelimeyi öyle bir uzattı ki sesi çatladı nerdeyse.

Amy’nin “The Bitter Truth”ta ünlülük yanılsamaları ve kariyeri boyunca onu kandırmaya çalışan insanları ele aldığı tek şarkı bu değil. Yeni teklilerinden “Yeah Right” da bu konuya değinmişti. Sadece Goldfrapp-vari elektro tarzıyla değil yakıcı alaylarıyla da şaşırtmıştı bu parça. “Yaa, bir rock yıldızıyım,” diye dinlerken zıplanası synth’lere eşlik ediyordu Amy’nin sesi, “En az eskisi kadar berbat durumda dirilmiş bir kraliçeyim.” Üzerine “Better Without You” şarkısında Amy şu sözleri söylerken iyice gaza basıyor: “Çünkü bu benim dünyam küçük kız, tek başına kaybolursun […] Şuraya imzanı atarsan sana kıyak geçip kurtarırım seni”.

Bu sözleri duyunca, Amy Lee’nin daha önce hem sahnede hem sahne arkasında karşılaştığından bahsettiği “alfa” erkek dolu rock dünyasının kadın düşmanlığını ve çifte standartlarını düşünmemek zor. Şarkıcı, “Bring Me to Life” parçasına zorla erkek bir şarkıcı eklenmesi veya kariyerinin başlarında “hep göz kamaştırıcı olmak, belli bir kiloda kalmak, güzel görünmek” için hissettiği baskı gibi bir sürü savaş vermek zorunda kalmış sonuçta.

Amy bize son zamanlarda geçmişi hakkında ne kadar düşündüğünden bahsetti. Hatta yıllarca çatı katında sakladığı eski ses ve görüntülü kayıtlarının üzerinden geçmek için bile zaman ayırmış. Onları kaybedeceğinden korktuğu için eski kasetlerini dijital kayda da çevirtmiş.

“Geriye bir adım atıp hayatıma bir bütün olarak bakmamı sağladı,” diye açıkladı bize. “Çok, çok ilginç bir deneyimdi ve unuttuğum bazı eski anılarımı canlandırdı. Şarkılar üzerinde çalışırken üzerimde bir etkisi oldu tabii. Hem eski olaylara yeni bakış açılarıyla yaklaşabildim, hem de onları gerçekte oldukları gibi, tarafsız bir şekilde görmeyi başardım.”

Peki bunun “Better Without You” gibi bir şarkı için anlamı nedir?

“O şarkı cidden zor…” diye açıklamaya başladı bize. “Müziğimde yalan söyleyemem. Hele zaman geçtikçe iyice imkânsızlaştı. Yavaş yavaş eskiden kullandığım mecazi imgelemleri bile kabuk soyar gibi atıyorum, içimde kalanları açık açık söylüyorum. Şarkı söylediğim bazı konular hakkında konuşmak, açıklamalar falan yapmak konusunda kendimi rahat hissetmiyorum çünkü yaşanmış, bitmiş eski dramları tekrar gündeme getirip ortalığı boşu boşuna karıştırmak istemiyorum. ‘Better Without You’ açıklaması veya hakkında detaya girmesi zor bir şarkı. ‘Yeah Right’ da aynı.”

Amy Lee görüşme yapılan biri için ideal bir insan: arkadaş canlısı, tutkulu ve onu üzsün üzmesin sorulan sorunun kalbine inmek için hazır ve nazır. Buna rağmen, yıllar boyunca K!’a verdiği röportajlarda, hayat hikâyesini anlatırken tekrar yaşamayı istemediği için özellikle değinmediği şeyler oldu. Bu şeyleri sadece dünyanın geri kalanından değil, kendisinden bile ayrı tutmak istiyormuş. Biz de merak ettik, “The Bitter Truth”un şarkı sözlerinde bu olayların yankısını duyuyor muyuz?

“Evet. ’Take Cover’, ‘Yeah Right’, ve ‘Better Without You’, üçü de hayatımın…”

Burada biraz durakladı.

“Onları geride bıraktım. Ama belli ki içimden atmak istediğim birkaç şey hâlâ varmış.”

Peki bu eski öfkelerin bu şekilde ortaya çıkmaları onun için sürpriz olmuş mu?

“Yani, şunu söylemeliyim: ‘Yeah Right’ın ve ‘Take Cover’ın sözlerinin ana fikirlerini on küsur yıl önce yazmıştım. 2010’da yaşadıklarım ve o dönemde üzerinde düşündüğüm şeyler, şimdi olduğundan daha yeniydi tabii. Ama ‘Better Without You’ya gelirsek, o cidden ani oldu. Arkasında suçladığım tek bir sır, tek bir kişi yok. ‘Better Without You’nun konusu hayatım boyunca, şu ana kadar aşmak zorunda kaldığım tüm engeller. Kafamda, şarkının farklı kısımlarını farklı insanlara ve varlıklara adadım. Ama tüm onları aştıktan sonra her birine tek tek geri dönüp eski şikayetlerimi dile getirmek yapmak istediğim bir şey değil.”

Peki bu insanlar şarkıyı duyduklarında nelerin kendilerine yazıldıklarını anlarlar mı?

“Bilmem ki,” derken düşündü biraz. “Belki. Bence eğer bir şeyi üzerlerine alıyorlarsa… haklılardır!”

Bu şarkıların damardan geldikleri belli. Ama “The Bitter Truth”un daha da derinden gelen bir parçası var…

Amy Lee, 28 Ocak 1986’da Cape Canaveral’de gökyüzünün aldığı garip rengi sanki dün gibi hatırlıyormuş. Daha beş yaşındaymış. Hatta bir yerlerde kendisinin o soğuk günde elinde bir buz salkımıyla çekilmiş bir fotoğrafı hâlâ varmış. Bu onun için önemli bir anmış, o zamanlar kar görmeye alışık değilmiş.

Ailesiyle o gün oraya Francis R. Scobee, Michael J. Smith, Ronald McNair, Ellison Onizuka, Judith Resnik, Gregory Jarvis ve Christa McAuliffe’in NASA’nın Challenger isimli uzak mekiğine binip uzaya göreve çıkmalarına tanık olmak için gitmişler. Geriye sayımın başlaması için uzun süre beklemişler ama bir türlü kalkışın ne zaman başlayacağı belli olmamış. Sonunda beklemekten sıkılınca yemek için bir ara vermişler.

“Geri geldiğimizde, gökyüzü kapkaraydı.” Sonucunda tüm astronotların hayatlarını kaybettikleri Challenger patlamasının akıbetini böyle hatırlıyormuş Amy. Amerikan uzay programının en karanlık günü olarak tarihe geçmişti bu olay. “Patlama daha yeni olmuştu. İnsanlar ağızları bir karış açık gökyüzüne bakıyorlardı. Babam ne olduğunu sorunca bir adam ‘Bir anda patladı,’ demişti.”

Bu, Amy’nin çocukluğunda ölümle tek karşılaşması olarak kalmamıştı.

“Küçükken beni derinden etkileyen bir sürü şey oldu,” dedi bize kendisi. “Tabii ki bu olay benim için kız kardeşimin kaybı kadar büyük değildi. Yine de sonuçta ölümlülüğümüzle yaşıtlarımın çoğundan önce yüzleşmek zorunda kalmıştım. Her an ölebileceğimin, ölümün her an gelebileceğinin ve kimsenin belirli bir zaman hayatta kalmaya hakkının aslında olmamasının farkında olmak bana kendimi hep farklı hissettirmişti. Gökyüzünün o gün aldığı rengi asla unutmayacağım.”

“My Immortal” şarkısının ünlü şarkıcısı yani genç bir yaştan beri ölümlülükle tanışık. Geçen yıl K! ile yaptığı söyleşide Ocak 2018’de hayatı boyunca ağır bir epilepsiyle savaşmış küçük erkek kardeşi Robby’nin ağır kaybından bahsetmişti. Varlığı, “The Bitter Truth”un en sersemletici şarkısında hissediliyor; “Far From Heaven”, “Synthesis”te de çalışmış besteci David Campbell’ın yaylılarının eşlik ettiği inanılmaz bir piyano baladı. Albümün diğer parçalarında hissedebildiğimiz duygu yüklü depremin sıfır noktası diyebileceğimiz bu parça, şaşırtıcı bir şekilde, nerdeyse albümde yer almayabilirdi. “The Bitter Truth” ilk bittiğinde, hiçbir balat içermiyordu. Ve bu bir sorun olarak görülmüyordu.

“Hepimiz ‘Ee, n’apalım? Her albüm farklıdır işte – her seferinde o tarz bir şarkı koymak zorundayız diye bir şey yok,’ modundaydık,” diye açıkladı Amy bu karar sürecini.

Hem çok yorulmuştu hem de artık yeni bir şarkı yazıp kaydetmek için yeterli bir vakit kalmamak üzereymiş o anda.

“Gerçekten zorluk çekiyordum. Bu albümde çok saldırgandım ve albümü bitirene kadar tüm gücümü tüketmiştim, enerjim kalmamıştı.”

Ama, bakarsınız ki, kalmış. Amy’nin tek yapması gereken piyano önüne oturmakmış.

“’Far From Heaven’ dökülüverdi. İçimden çıkması gerekiyormuş. Albümün son parçasıymış. Bulmacayı tamamladı.”

“Far From Heaven” sadece Evanescence’in sesinin değil, Amy’nin besteciliğinin kuvvetinin ve inceliğinin ulaştığı olgunluğun göstergesi. İlk dinlenişte, Amy sanki vefat etmiş kardeşi Robby’ye konuşuyormuş gibi geliyor, ‘Seninle bir gece daha geçirebilmek için neler vermezdim,’ gibi sözler insanın içine işliyor. Ve Amy de dolaylı da olsa bunu doğruladı. “Far From Heaven”ın konusu, zaman anlayışınızı ve anılarınızı çarpıtan bir yas süreci; insanın kalbinde yara bırakmakla kalmayıp, ruhu da tir tir titreten bir yas.”

“İnancımı sorgulamam hakkında,” diye açıkladı Amy. “Hayatımda ilk kez yaptığım bir şey değil ama en ağır basan, en içten sefer. ‘Orada kimse var mı?’ diye gerçekten sordurttu bu sefer. Son birkaç yıldır, her şey olurken, tekrar tekrar sorduğum bir soruydu. Cevabım yok. Hiçbir zaman cevabım olmadı. İnancı inanç yapan da bu zaten. Cevabı bilemeyiz, sadece inanabiliriz. Ama şarkı bunun hakkında değildi. Başta yazması zaten bu yüzden çok zordu. İki üç hafta bunalımda kaldım, depresyondaydım. Bunu üzerimden atmaya çalışıyordum çünkü her an hissettiğim bir duygu değildir bu ama tekrar tekrar ziyaret eder beni. Kaybettiğim insanların nereye gittiğini merak ettirir, zamana sabit olmayan bir kavram olarak bakmamı sağlar.”

Bunlara basit bir cevap bulamazsınız.

“Bence sevgi hayatın ötesinde de var olmaya devam eder. Bir kısmı, bence, [kaybettiğimiz sevdiklerimize] kendi içimizde tutunmamızla alâkalı. Anıların da ötesinde. Olanlar gerçekti, gerçekten oldular – o zaman var olmuş şeyler hâlâ varlar. Haklarında konuşuyorsam, varlar. Bunlar hakkında konuşması zor – bana acı verdiğinden değil de açıklaması çok zor olduğundan. Bu uçurumla doğrudan yüzleşmek zorundaydım. Albümde eksik olan buydu. Dürüst olmak gerekirse, bu zamanlar bir parçam yas ve karanlıkla uğraşıyordu. Hissettiğim, gerçekten hissettiğim tüm o umut, mutluluk ve güçlülük hissi – ki albümde onları bulabilirsiniz – varken onların diğer taraflarından da bahsetmeden yapamam, hissettiğim güzel şeylerin ters taraflarını öyle üstünkörü geçemem…. Kardeşlerimin kaybından özellikle bahsediyorum çünkü bana en yakın olanlar onlardı ama hayatta başka bir sürü daha kaybım oldu, birçok kez o kayıpları hissettim. Her seferinde, yastayken ölüm ve hayat arasında bir seçimimiz olduğunu hatırlıyorum; yerden kalkıp kalkmamak arasında. Bu seçimin zorluğu hakkında konuşmak zorundayız.”

Böyle bir şarkı, sanatçısı için besteleyip söylemesi çok arındırıcı bir parça olabilir ya da tam tersine yazdıktan sonra bir daha asla dinlemek veya sunmak istemeyeceği bir parça olabilir.

“Yazarken çok mutsuzdum,” diyerek o kadarını kabul etti Amy. “Çıkmazda hissediyordum. Bitirdiğimdeyse âşık oldum; çok güzel bir şarkı. Bir şarkı açık açık acılı ve karanlık olsa bile bana mutluluk getirebilir. Bazen o içinde tuttuğun, dile getirmesi çok zor olan şeyi açık açık söyleyip, üzerinden geçip, bir sonraki şarkıya geçmek gerekiyor.”

Geçen Noel, Amy albümü ailesine dinletmiş. Babası onun “müzik adamı”ymış. Daha önce o da bir gruptaymış ama sonra aile hayatına karışma kararı verip sanatçı olmayı arkasında bırakmış ve radyoda kendine bir kariyer yapmış. On yıl önce emekli olmuş ama Amy hâlâ televizyonda sigorta reklamlarında falan babasının sesini duyabiliyormuş (“Başka kimsenin tanıyacağı yok tabii ama benim için hep ‘Aa, baba!’”).

“Müzik sanatçıları ve besteleri üzerinde çok çalışır. Öyle bir insandır. O yüzden onunla her şarkı sonunda oturup, şarkı hakkında detaylı detaylı konuşuruz.”

Peki “Far From Heaven”ı nasıl bulmuş?

Amy’nin bu soruya cevap verirken sesi çok yumuşaktı. “O şarkı onu ağlatmıştı.”

[Ses Kaydı 3:

“Canınız tekrar yandığında, kalbiniz yine kırılacak diye çok korkarsınız.”

“Kayıplarımız arttıkça, coşkulu kalmak, o çocuksu ümide ve özgürlüğe tutunmak zorlaşıyor. Bunlara tekrar sahip olabilmek için, ‘Hayır, bırakmayacağım,’ diyebilmek için her seferinde yeni bir savaş vermek zorundayız. ‘Part of Me’de denilen gibi: ‘Tatlı rüyaların ölmesine izin verme.’ O şarkı ‘Pes etmeyeceğim,’ demek hakkında; ‘Seçim yapıyorum. Geri tırmanacağım, yerde kalmayacağım. Hayata sarılmaya devam edeceğim.’ Gerçekten bunları seçmek zorundayım. Ama zor. Ve bu zorluk hakkında konuşabilmemiz lâzım. Ben konuşuyorum, dürüst olmam bunu gerektiriyor, benim için hep zor olmuştur bu seçimi yapabilmek. Yeni bir kayıp yaşadıktan sonra da yeniden zorlanır. Canınız tekrar yandığında, hassaslaşırsınız. Kapının eşiğinde kalmış gibi olursunuz, tekrar inançlı olmak zorlaşır, kalbiniz yine kırılacak diye çok korkarsınız.”]

“Part of Me”, Amy Lee’nin yas tuttuktan sonra hayata tekrar sarılmasının yolculuğu hakkında.

Eğer albüm bu parçayla bitmiş olsaydı, çok farklı bir albüm olurdu. Ama “The Bitter Truth”, o şarkının kuşkusuyla değil, “Blind Belief”in umuduyla bitiyor.

“Bence insan evladı olarak hâlâ hayatta kalmayı başarabiliriz. Kesinlikle bunları atlatabileceğimizi düşünüyorum. Ama, tabii ki, kesin olarak bilmiyorum. Albümü ‘Blind Belief’ ile sonlandırmak bilerek verilmiş bir karardı – özellikle ‘Her şeyin ötesinde, sevgi’ sözleriyle. Bu sözleri söyleyebilmek, hele son zamanlarda günışığına çıkan tüm kötülüklerden sonra, inanılmaz zor bir şey. Tabii ki daha önce de böyle kötülüklerle yüzleştik, hele Amerikalılar olarak, ama hiç bu kadar gözümüzün önünde olmamıştı belki de. Ama yine de her şeyin ötesinde sevgiye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Basit bir şey olmalı sanırsınız ama aslında çok karmaşık. Bu albüm, başka şeylerin yanında, yas içerisinde yapılmış bir yolculuk. Sonuysa işte o gelinmesi çok imkânsız gibi hissedilen kabulleniş noktası. Bağışlama, bağışlanma, onur, hatırlayış ve her şeyin ötesinde, sevgi. Tüm bu hislerin –hiddet, yas, hepsi beraber– içinden çıktıktan sonra kendimi özgür hissediyorum. Geleceğe doğru bir adım atmaya hazır hissediyorum.”

Geleceğe gelelim o zaman. Evanescence hayranlarının on yıllık bekleyişini bitirmek, bir yıllık uzun ve zorlu bir uğraş gerektirdi. Sorması ayıp, bundan sonra yeni bir albümü ne zaman bekleyebiliriz?

“On yıl! … Yok canım, dalga geçiyorum. Hatta daha şimdiden yaratıcılığa dönmek istiyorum.”

Şimdilik, Amy Lee’nin oğlunun ağaç evinde “The Bitter Truth” için “Başlat”a bastığı gece yaşadığı deneyimi dünyanın geri kalanının yaşama vakti.

“Bu albüm için ardımızda hiçbir şey bırakmadık, o yüzden umarım insanlar beğenir. Ama beğenmezlerse? Hiçbir şeyden pişman değilim. Şu kadarını söyleyebilirim: Ben tamamımı bu albüme verdim.”


Çeviri için Zeynep Sıray ve Öykü Yıldızhan’a teşekkürler.

Kaynak: kerrang.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir