Röportajlar

Kerrang Röportajı

Kim Olursanız Olun, Cinsiyetiniz Ne Olursa Olsun, Kendinizi Savunun; Özellikle Konu Sanat Olunca

Bir anlığına Amy Lee’nin hayatı bir kasırga gibiydi. Şimdi 17 milyon satmış olan Fallen albümlerinin 2003 yılında çıkmasıyla Evanescence barok armonilerinin ve gitarların bir ezgisi olarak işaretlendi ve hemen bir hane adı haline geldi.

Şarkıcının gündelik hayatı birazcık çılgına dönmüştü. Şöhret grubu asıl gitaristleri Ben Moody ile ayrılma noktasına götürecek kadar sarmıştı. Fakat Amy için tramplen hazırdı. Geçen sene çıkan grubun eski şarkılarının ve Birleşik Krallık bir numaralı single’ı Bring Me To Life’ın –ki bu şarkı Amy’i gittiği her yerde takip ediyor gibi- orkestral versiyonlarını barındıran albüm Synthesis dahil olmak üzere o zamandan beri üç stüdyo albümü çıkardı.

image

“Angarya işleri yapmak için trene binmiştim” diyerek gülüyor. “Trende pek çok ses duyarsınız, ama kendi sesiniz olunca tanıyorsunuz. ‘Nereden geliyor’ diye düşünerek etrafa bakınıyordu. Benim karşı çaprazımda oturan bir adamın kulaklığından geliyordu. Paydos saatiydi ve çok kalabalıktı ben de onu izleyip bir yandan da beni görse ne kadar komik olurdu diye düşünüyordum. Göz teması kurmaya çalışıyordum ve trenden indim. Tam ben giderken beni gördüğünü fark ettim. Gülümsedim ve tren gitti ve ona hiçbir şey söylemedim. Harikaydı.”

O telaşlı övgüden beri çok şey değişti, yine de Amy’nin bir zamanlar ‘hız treni’ olduğunu kabullendiği canlı performanslar daha birleştirici bir deneyim olmaya başladı. “Korkutucu. Korkuyorsunuz ve daha sonra ona biniyorsunuz ve yeniden yapmak istiyorsunuz.” Şu an hayatı daha yerli yerine oturmuş görünüyor, ve 4 yaşındaki oğlu Jack de turnede ona eşlik ediyor. (“Otobüslere takıntısı var!”) Bir de Evanescence’dan ayrı portföy’ler var – ki bunların arasında Amy’nin solo çalışmaları Indigo Grey: The Passage (2015) ve War Story (2014); ve bahsetmemize bile gerek olmayan ailesi ile yaptığı çocuk albümü Dream Too Much (2016) var.

“Her şeyin mümkün olduğu bir dünyaya girdim” diyor. “30’larınıza gelmenize rağmen hala bunu yapıyor olmanız tuhaf oluyor.Genç olduğunuzun ve bunların bir gün sona ereceğini düşünüyorsunuz. Özellikle geçtiğimiz dört beş sene boyunca ‘Eh neden olmasın. Denememek için bir neden yok. Hayat kısa.’ dediğim bir noktadayım.

Gençken yazdığın şarkıları Synthesis’de söyleyeceğini düşünmüş müydün? Bir de orkestrayla.

Tuhaf olan ne biliyor musun? Düşünmüştüm. Çocukluk hayalimin gerçekleşmesi gibiydi. Gençken bana “müzisyen olmak istiyorum” dedirten müzik Mozart ve Beethoven’dı. Dokuz ya da on yaşlarındaydım. Asıl hayalim orkestranın sinematik draması olan film müziği ya da klasik müzik yazarı olmaktı. Ergenliğe girip zevklerim daha karamsar bir hal aldığında bu değişti.

Hangi sert gruplar seni bu değişime teşvik etti?

Nine Inch Nails beni etkileyen grupların başındaydı. Soundgarden da öyle. Nirvana devasa bir etki bıraktı. Sonrasında da Björk ve Massive Attack ve Portishead gibi elektronik gruplar. Klasik müzğin dramasıyla dinlediğim diğer ağır müziklerin arasındaki benzerliği fark ettim ve bunları kendim için birleştirmek istedim.

Bu tip bir melodiyi taşıyacak sesin olduğunu ne zaman fark ettin?

Dürüst olmak gerekirse bu uzun zaman aldı. Ticari olarak en başarılı olan ilk albümümüzde bile. Kayıtlarını yaparken 21 yaşındaydım ve şu an bile dinlerken bir stüdyoda bulunduğumu ve özgüvensiz hissettiğimi hatırlıyorum. Sesim ile ilgili risk almaktan korkuyordum ve bu yüzden baş edemeyeceğimi bildiğimden fazlasını yapmıyor, hep ayni şekilde söylüyordum. Açıklaması zor, çünkü çok güzel bir albüm ve gerçekten gurur duyuyorum, ama o zamanda bile kendimi onu yapmak için daha özgüvenli hissedebilmek için zorluyordum. Kendimi bir şarkıcı olarak hep ikinci ya da üçüncü olarak görürdüm. İlk sıralarda piyanistlik ve söz yazarlığı vardı. Şarkı söyleyerek sesimi, söylemek istediğim kelimeler için bir araç olarak kullandım.

Başlangıçta kafelerde yaptığınız küçük konserlerde utangaçlığının üstesinden gelmeye çalışmak zor muydu?

Evet, dehşet vericiydi. Ergenlikteydim ve o zamanlar herkesin sizin hakkınızda ne düşündüğüyle çok ilgileniyorsunuz. Yaptığınız her şey kimliğinizin bir parçası. “Eğer bunu beceremezsem berbatım demektir.” Boktan bir gece geçirdiğimden ya da kötü bir şovdan dolayı değil, sadece” berbat olduğumdan”. Ya da şey gibi düşünüyorsunuz “Kişiliğim yaptığım müzik, yani insanlar onu sevmezse beni de sevmezler”. Her şey birbirine bağlı. Ve bu artist olmanın bir parçası. Eğer kendinizi artistik bir açıdan ifade edip bunu insanlar ile paylaşıyorsanız ve onlar da bunu beğenmiyorsa; sizi beğenmiyorlarmış hissine kapılmamanın bir yolunu bulmalısınız. Ve dinleyici kitlesi ve aileniz, arkadaşlarınız ve sizi gerçekten tanıyan insanlar arasındaki farkı bilmeniz gerekiyor. O kafe, pizza restoranı ve bar konserlerinde gözlerim kapalı titreyerek duruyor ve bir ergen olarak sadece o anda hayatta kalmaya çalışıyordum. Ama çoğu insanın özellikle o kadar gençken “hey başardım! Herkes benden nefret etmiyor ve o kadar harika değildiyse bile hayat devam ediyor” evresinden geçmesi gerek. Temel deneyim- ne kadar yaparsan o kadar rahat hale geliyor.

Fallen’ın 2003 yılındaki başarısı seni savunmasız yakaladı mı?

Hayatım hep aşırılıklarla dolu oldu. O anda olanları anlamak zor çünkü her şey çok hızlı gelişiyordu ama aynı zamanda gerçekleşen çok farklı şeyler vardı. Hayatımda büyük trajediler de büyük başarılar da oldu. Ama ilk şarkı Bring Me To Life İngiltere’de bir numaraya ve ikinci olan Going Under da sekizinci sıraya ulaştığında… Her şey ardı ardına oluyordu ve bir anda Grammy’deydik. O sene, ne kadar muhteşem de olsa, aynı zamanda erkek kardeşim Robby beyin ameliyatı geçiriyordu ve biz de bir daha asla iyi olamayacağı gerçeği ile yüzleşiyorduk. Ailem binim adıma çok mutlu ve heyecanlıydı ve o sırada grubun kamera arkasında çok fazla karmaşa olduğunu fark ettim. Meydana gelen çok fazla şey vardı. Toparlamanın tek yolu aşırılıklarla dolu bir zaman olduğunu söylemek. Hem muhteşem hem de dehşet vericiydi, ve öğrendiğim çok şey oldu. Hepsine minnettarım. Bir açıdan; şu an o zaman olduğumdan daha mutluyum.

Olağanüstü başarı prizması yoluyla kendin hakkında ne öğrendin?

Zor olan kısım o.’Her şey mükemmel. Beni takip edin. Albümümü alın’ fikrini yöneltmeye çalışırken aslında olan o değil. Bütün bunları dengelememe yardımcı olan şey sanatım aracılığı ile zorlukları olduğu gibi gösterebilmeyi sevmem. Çünkü bazen nasıl hissettiğim, karanlık zamanlarım ile ilgili ne kadar dürüst olursam, sahnede durmak ve alkışları kabul etmek o kadar kolay oluyor. Daha tamamlanmış hissediyorum ve insanların zor zamanlar geçirdiğimi, bunun mükemmel bir tablo olmadığını bildiğini bilmem çok mantıklı geliyor. Mutlu, harika bir rock şovu resmi oluşturmak gerçek değil. Bir anlamı yok.

Ün seni korkuttu mu?

Bu tuhaf. Bunun hakkında ikinci albümde [2006 The Open Door] konuştum çünkü benim için yeni bir şeydi. Yazmak istediğim şeylerin çoğu bunun tuhaflığı hakkındaydı. Çok gençtim ve “oh, yaptığım her küçük şeyi herkes izliyor” olayının farkına varmak zordu. Yani ortada başlangıçta zor olan bir baskı var, ama bunun her şeyden önemli hale gelmemesi için yollar bulmalısın. Kendi heyecanına kapılmamalı ve gerçekçi kalmalısın, çünkü aksi takdirde kendini kaybedersin ve her şey çılgın bir hal alır. Bunun diğer insanlara oluşunu gördüm ve bu çok üzücü ve korkunç bir şey. Ailemi ve arkadaşlarımı seviyorum- grup ne kadar büyürse büyüsün benim için daima ondan daha önemli şeyler oldu.

Oldukça erkek egemen bir alanda öne çıkan bir kadın olduğun için farklı davranıldığını hissettiğin oldu mu?

Komik ama benim için kendim olmak ne, çocuk olmak ne ve kadın olmak ne ayırt etmek gerçekten zordu. Bence insanlardan aldığınız tepkiler çoğunlukla aynı. Ya aptal bir çocuksunuzdur, ne söylediğiniz hakkında bir fikriniz yoktur ve çenenizi kapatmanız ve adamı dinlemeniz gerekir,  ya da bir kızsınızdır, ne söylediğiniz hakkında bir fikriniz yoktur ve çenenizi kapatmanız ve adamı dinlemeniz gerekir.

Farkı ayırt etmek zorlaşır. Başlangıçta daha çok çocuk olmama karşı savaşıyormuşum gibi hissediyordum. Şimdi geriye dönüp bakınca çoğunun kadın olmamla ilgili olduğunu fark ediyorum.

Büyüdükçe ve işler bizim için değiştikçe daha fazla nasıl fark edebileceğimi öğrendim. Nasıl kendimden daha emin olacağımı ve bunu destekleyeceğimi öğrendim. Grubumda bile hep en genç bendim. Komik, lider benim, kadınım ve en küçüğüm, yani herkes ya bununla sorunsuz olacak ya da geri duracaklar. Kim olursanız olun, cinsiyetiniz ne olursa olsun, kendinizi savunun; özellikle konu sanat olunca. “Bu benim sanatım, buna inanıyorum ve sen daha iyisini bilmiyorsun çünkü sanat daha iyi veya kötü ile ilgili değildir. Bu kalbine ve sanata dürüst olmak ile ilgilidir. Yani sadece ben nasıl hissettiğimi söyleyebilirim ve sen de benim bunu söylememe izin verip onu değiştirmeyeceksin” demek için.

Eleştiri ile nasıl başa çıkıyorsun?

Yok saymaya ve ciddiye almamaya çalışıyorum. Tek bir kuralım var o da: sadece kendine dürüst ol ve sevdiğin müziği yap, böylece cevap vermen gereken kimse olmaz. Eğer birileri beğenmezse tamam sıkıntı değil. Beğenmek zorunda değiller. Bunu onlar için yapmıyorum. Eleştirilmekte sorun yok ve her zaman eleştirileceğim. Eğer kalbini, sanatını ve işini dünyaya açıyorsan olacak olan bu. İnsanlar yargılayacak ama önemli olan bu değil. Ben başarıyla ilgili düşüncelerimi o yargılamaya dayandırmıyorum.

Erkek kardeşin Robby ne yazık ki bu senenin başında vefat etti. Bu olay sana bir şeyler yazman ve yaratman için bir dürtü verdi mi?

Tuhaf ama evet. İlk başlarda konuşamıyordum bile ve sahneye çıkıp şarkı söylemek düşünemediğim ya da yapamadığım bir şeydi.

Sidney Opera Evi’ndeki konseri verdiğimizde tek bir şarkıya bile çalışmamıştım. Rezervasyon yapmıştık ve bu çok heyecanlandığım bir şeydi. Ama bütün bu olanlardan sonra “bunu yapmak istemiyorum, yapamam. Fiziksel olarak gidip ayağa kalkıp insanların lideri olmam imkansız” diyordum. Ama oraya gidince bunu yapmamız gerektiğini biliyordum. Yapmayı istiyordum.

O an sahnedeyken çok minnettar hissettim, çünkü çoktan yazdığım sözlerin doğruluğunu hissedebildim. O an yeni bir şeyler yazmak için gücüm yoktu. Sadece kırgınsın, ama ben on yıl ya da daha öncesinden yazdığım kendi sözlerimi duyabiliyordum… Eğer gidip güneş ışığı ve gökkuşakları hakkında şarkı söylemem gerekseydi kesinlikle iptal ederdim. Yapamazdım.

Gerçeği söylemem gerekirse bulunduğum durum tedavisel ve insan bilincinin sınırını aşan bir noktadaydı. Müziği yönlendirip farklı şekillerde duyabiliyordum ve sadece dinleyip ona karşı o kadar duyarlı oluyordum ki müziğin bana karşılık verdiğini duyabiliyordum. Kendimden ve kendi konserimden çok daha büyük bir şeye bağlıymışım gibi hissettim. Grubumla, sahnedeki müzisyenlerle, kendi hayatlarını yaşamakta olan seyircilerle ve kendi dünyamızın dışındaki dünyayla bağlantılı hissettim. Ama geri dönmek her ne kadar zor olduysa da bir o kadar da güzeldi. Ve sahneye yeniden çıkmak yavaş yavaş daha kolaylaşmaya başladı.

Kardeşin anısına, ilk dövmen olan Legend Of Zelda oyunundan üç pikselli kalp dövmesi yaptırdın. Senin için anlamı neydi?

Güzel bir deneyimdi. Kendi başıma gittim. Kişisel bir şeydi ama mutlu hissettirdi. Hayatımda ilk defa bir şeyin kalıcı olarak değişmesini istedim. Her zaman “Yarın kim olacağımı bilmiyorum. Her şeyin mümkün olmasını istiyorum. Ne yapmak isteyeceğimi bilmiyorum, asla kalıcı bir şey yapmam” diyordum. Ama bana her gün onu hatırlatması için o dövmenin orada olmamasını asla istemeyeceğim.

Turnede bir anne olmak seni nasıl değiştirdi?

Çok güzel ve bir o kadar da fazladan iş ama oldukça tatmin edici. Turnedeyken hiçbir zaman ailem yanımdayken ki gibi tam hissetmedim. Oğlum dört yaşında ve yolculuk yüzünden tamamen şımarmış durumda. Yaramaz bir çocuk olduğunu söylemiyorum- çok uslu- ama artık evdeyiz ve “bütün arkadaşlarım nerede?” der gibi. Kalabalıktan korkmuyordu, sahneye koşup her akşam bizimle birlikte selam veriyordu. Her şeyi daha eğlenceli hale getiriyor çünkü herkes yaptığımız şeyin ne kadar havalı olduğunu onun gözlerinden görüyor. Bizimle birlikte turnede olması sanırım herkes için güzel bir şeydi.

Kaşıyacağın yaratıcı noktalar varmış gibi hissediyor musun?

Asla değişmeyen, kaşıyıp sonrasında öldüğün arzuların olduğunu sanmıyorum. Bence sürekli yenileri oluşuyor. O arzu kesinlikle devam ediyor. Sadece bir haftadır evdeyim ve şimdiden küçük bir işbirliği üzerinde çalışıyorum. Yaratıcılık açısından ilham almış hissediyorum, ama açık bir zihinle. Önümüzdeki yıl yeni Evanescence albümü için yazmaya başlamayı planlıyoruz, yani evet, önümüze bakıyoruz. Şu an müzik yapmak iyi hissettiriyor. Büyük bir görüşüm yok, ama şu anda, yaratıcı hissediyorken sadece yapıp neye benzediğini görür ve memnun olana kadar o yolu izlersin.

Kerrang! – 17.11.2018

Çeviri için Berfin Şefika’ya teşekkürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir