Röportajlar

Recording Academy Röportajı

Evanescence’in Amy Lee’si Müziksel Evrimi, Yetişkin Olmak ve Karantinada Hayatı Hakkında Konuştu

Grubunun yüzü, Recording Academy’ye Evanescence’in yeni albümü “The Bitter Truth” ve ilk teklisi “Wasted On You” hakkında açıldı

Şu anda yaşadığımız coronavirüs karantinası Evanescence lideri ve şarkıcısı Amy Lee için hem iyi hem kötü oldu. Lee’nin grubuyla beraber dokuz yıllık bir aradan sonra yeni bir albüm için besteledikleri şarkılar hakkında mutlu olmasına karşın, bu projeyi birbirlerinden ayrıyken nasıl bitirebileceklerini çözmek zorundalar. Avrupa’da Within Temptation’la beraber çıkacakları turu da ertelemek zorunda kaldılar ve hayranlarıyla yakın bir zamanda buluşamayacaklar. Yeni albüm çıkarmanın heyecanıyla karşılaştırıldığında bu durum çok ironik oluyor. Ama en azından Lee beş yaşındaki oğlu Jack’ten ayrılıp neden tura gitmesi gerektiğini açıklamak zorunda kalmadı ve Lzzy Hale’le internetten Halestrom şarkısı “Break In” üzerinde çalışma şansına kavuştu. Bir yandan da Lee aile üyeleriyle birbirlerini delirtmeye başladıklarını itiraf etti. Tabii bu, karantinada beklenilen bir durum.

Lee ve diğer grup üyeleri bu duruma alışıyorlar. Mesela, The Bitter Truth için çıkarılacak ilk tekliyi değiştirip onun yerine “Wasted On You” üzerinde karar verdiler. En başta kasten olmasa da şarkı tema açısından şu anda yaşadığımız durumları hatırlatıyor ve müzik videosu grup üyelerini kendi evlerinde müzik çalmaktan tut sessizce düşünmeye kadar bir sürü gündelik şeyler yaparken gösteriyor. Bu video, şarkıcısının sıklıkla duygusal telaşlarını müziğine döken bir grup için çok uygun. Böylece, video bu grup için çok doğal duruyor.

“Evet, kendimi hep bu duruma sokuyorum,” diyerek dediğimize katılıyor Lee. Bizimle (Recording Academy) Nashville’deki evinden telefon üzerinden konuşuyor. Hayranları bu evini ilk kez Wasted On You videosuyla görmüş oldular.

“Grupta çoğumuz özel hayatımızı gizli tutmayı tercih ediyoruz,” dedi Lee. “Evimi insanlara göstermek benim için çok büyük bir şeydi. Makyajsız sadece kendimiz olmamız, hayatımızı yaşamamız, bir rol oynamamamız. Bunun güçlü yanı şu anda dünyanın her tarafında çoğu insanın aynı şeyi yaşıyor olması. Videonun fikrinin amacı her ne kadar birbirimizden ayrı olsak da hâlâ içten içe birbirimize bağlı olduğumuzu göstermekti.”

Videonun, Lee’nin pek övdüğü yönetmen P.R. Brown tarafından bitirilmiş ilk taslağını gördüğünde, Lee grubuyla kendini çok yakın hissettiğini söyledi. “Onları özledim. Birbirimize yakınlığımızı ve aynı şeylerle cebelleşiyor olmamızın gerçekliğini çok güçlü bir şekilde hissederek duygulandım. Videonun bu konuda başarılı olacağı belliydi, benim üzerimde çok işe yaradı.”

Bir sürü insan için hayatın çok bunaltıcı olduğunu bilen Lee yeni müzik çıkarmanın çok gerekli olduğunu düşündüğünü ve Evanescence’in yeni şarkılar üzerinde çalıştığını söyledi. The Bitter Truth hâlâ bitmemiş ve Lee daha içinde kaç şarkı olacağından emin değil. Söylediğine göre, şarkılar tek tek hazır olduklarında yayınlanacaklar ve sonradan bir bütün olarak toplanacaklar.

“Anı yaşamayı seviyorum. Her şeyi plânlamadım. Ve bence bu çok güzel. Hep böyle yapmak istemiştik zaten. Bunu yapmaya devam edebiliyor olmamız tamamen şans. İlk şarkılarımızla Nick Raskulinecz’e Şubat başında gitmiştik. O şarkılar cepte, ama grupla tekrar ne zaman bir araya gelebileceğimizi bilmiyoruz çünkü dünyanın dört bir tarafında yaşıyoruz. Jen, Almanya’da. Şarkıları uzaktan yapmak zorunda kalırsak bile bir şekilde bir araya gelmenin yolunu bulmak zorundayız.”

Normalde grup yeni müziği beraber kaydettikten sonra o şarkıların hayranlara ulaşması bir yılı alıyor. Grup, kendini kötü olan bir rutinden kurtarmak hakkında olan bir nevi ayrılık şarkısı olan “Wasted On You”yu yazmaya yılbaşından önceki gece başlamışlardı. Şarkıyı hayranlarla bu kadar kısa bir sürede paylaşabilmek ve onların fikrini alabilmek grup için nadir bir lütuf olmuş.

Doğal olarak bir sürü hayran yeni bir Evanescence albümü için heyecanla beklemekteler ama bu dokuz yıllık boşlukta bile gruba sadık kalıp konser biletlerini alıp götürüyorlar. “Kızıp bizi terk etmediler. Yeni albüm ne olursa olsun istiyorlar ve bu inanılmaz bir armağan bize. Özellikle şimdi. Markette o kadar çok müzik var ki yeni şeyleri bulmanın tek yolu önceden aradığın şeyi bilmek.”

Lee bu dokuz yıl boyunca müzik bestelemeye devam etti. 2014’te Wind-Up Records’la olan kontratından kurtulduktan sonra bir sürü yeni projeye kendini attı. İlki, Catherine Keener’ın bir savaş foto muhabirini oynadığı War Story filminin müziği olan Aftermath albümüydü. Bunu viyolonselist Dave Eggar’la beraber yapmıştı. İkisi bir de yapımcı-besteci-baterist Chuck Palmer’la beraber İrlandalı hip-hop/dans grubu Hammerstep tarafından çekilmiş kısa film Indigo Grey: The Passage’in (2015), kısa bir belgesel olan I Am Her’ün (2016) ve sinema filmi Blind’ın (2017) müziği üzerinde çalıştılar. Aynı zamanda, 2016’da iki yıl önce doğmuş olan oğlundan ilham alan Lee, Dream Too Much isimli bir çocuk albümü çıkardı.

Bu çeşitlilik, Evanescence’in içindeki goth, metal ve pop seslerinin birbirlerini boğmadan karışımını düşünürsek çok şaşırtıcı olmamalı. Bunlar grubu bir kategoriye sokmayı zorlaştırıyor ve Lee’nin çeşitli müzik zevkini gösteriyor. Geçen yıl, grup Fleetwood Mac cover’ı olan The Chain’i çıkardılar mesela.

“Bir sürü pop müziği seviyorum. Karanlık, tuhaf pop ve trap müziği karışımlarını seviyorum. Bu tarz şeyler ben melodiler bestelerken çıkıyor ve çıkmasına da izin veriyorum çünkü öyle çıkmalarının nedeni benim o anda onu hissediyor olmam. Sonradan havalı gitar riffleri ve başka türlü şeyleri de ekleyince birbirlerine uydurmayı başarıyoruz. Bizim nasıl bir grup olduğumuzu gösteren şeyler bu.”

İnsanların ondan belli bir tarz müzik beklediğini bilen Lee, başka tür şeyler için ilham aldığında o ilhamı takip etmek için başka projelerde çalışma ihtiyacı hissetmiş. Hayranları yeni bir Evanescence albümü bekliyor olsa bile, Lee bu tür fırsatları kaçırmış olsaydı kendine haksızlık etmiş olurdu diye düşünüyor. Lee o projelerde çalışmak zorunda olduğunu hissetmişti. “Eğer bu tür şeyleri yapmak için kendime izin vermezsem çok sinir oluyorum. İçimden atmam gereken başka şeyler vardı.”

Şarkıcı ve piyanist Lee, hamileyken anneliğinin bu yaratıcılığını bastıracağını düşündüğünü ama gerçekte anneliğinin verdiği o duyguların yaratıcı tarafını nasıl güçlendirdiğini de anlattı.

“Jack doğmadan önceki haftaya kadar Aftermath albümü üzerinde çalışırken çok eğleniyordum. Çok karamsar, garip ve ilginç bir sesi vardı ve başka bestelerimde kullanabileceğim kısa yolları kullanamazdım. Çoğu enstrümantaldi. İnsanlar benden ballad söylememi bekliyorlar. Ama benim istediğim Dave’le beraber canlı piyano çalıp, o anda besteleyip, onu kaydedip, sonra elektronik, garip ve Afrika-bazlı şarkılar yaratmaktı. O albümde bu tür bir sürü garip şey var.”

Jack doğduktan on ay sonra, Lee’nin içinde bir sürü duygu birikmişti. Bunlar eninde sonunda Dream Too Much olmuş. “Sanki kalbimde daha önce varlığını hiç fark etmediğim bir oda açılmıştı. Bunu bir şekilde içimden dökmem gerekiyordu. Garip bir şekilde anne olmak bana daha da fazla yaratma ihtiyacı hissettirdi. Şu ana kadar yeni bir Evanescence albümü olmadı ama başka bir sürü şey oldu.” Anne olduktan sonra, hep yapmak istediği o “garip” projelere kendini adamayı seçmiş Lee.

“Önceden o garip, ilginç ve farklı projeleri yaptığım için şimdi tam ters yöne dönüp kendimi rock’a ve grubumuzun şu anki sesine adamaya hazırım. Bence kendinize o farklı şeyler yapma iznini vermek bir sanatçı olarak çok sağlıklı bir şey. Sonuçta ertesi gün yeni bir şey yaratmak için benzinsiz kalacaksınız falan değil.”

Albümler arasındaki uzun ara, Lee’yi grubu için daha da fazla heyecanlandırmış. Aynı zamanda Lee’nin sanatçı hayatı iki özel sanatçı tarafından daha da zenginleştirilmiş bir durumda. İlki önce bahsedilmiş viyolonselist Dave Eggar. Özgeçmişinde The Who, Beyoncé, Carly Simon, Bon Jovi ve Manhattan Transfer gibi büyük isimler var ve Amy Lee için harika bir partner olmuş.

“Çok tatlı bir enerjisi var ve çok teşvik edici bir insan, ama aynı zamanda kendisi de çok yetenekli. Hep beni bir sonraki seviyeye acı çektirmeden yükseltiyor, bilmiyorum anlatabildim mi. Bir ara onun hayatı hakkında belgesel yapmaktan bahsetmiştik çünkü oturup hayat hikayelerini dinlemek harika – Güney Fransa’da bir sahilde yaşamak, bir milyon dolarlık çello çalmak…”

2015’te, uzun zamandır Evanescence üyesi olan ve bestecilik yapan Terry Balsamo gruptan ayrıldıktan sonra Jen Majura Dave Eggar’ın tavsiyesiyle gruba alınmıştı. Lee’nin hayatına girmiş önemli sanatçıların ikincisi o.

“Yıllar içerisinde öğrendiğim şeylerden biri, grubuna katılmasını istediğin insanın kişiliğinin en önemli etkenlerden birinin olması. Çok iyi müzik yapan bir sürü insan var ve Jen de çok iyi bir müzisyen ama ‘ailenin’ dinamiğine uyum sağlayabilecek birini bulmak zor. Onunla telefonda konuştum, New York’a uçuşunu ayarladım ve beraber zaman geçirdik. Gitar dükkânları dolaştık, öğle yemeğine çıktık, sarhoş olduk, müzik hakkında sohbet ettik ve beraber doğaçlama müzik yaptık. Çabucak arkadaş olduk. Çok doğru hissettik ikimiz de. Biliyorduk. Onu sevdiğimi biliyordum ve onda bana kendimi hatırlatan şeyler görüyordum. Tam ihtiyacımız olduğunda böyle pozitif enerji veren birinin olması harika oldu. Artık geri vokallerimiz de var. Daha önce buna sahip olamıyorduk çünkü gruptaki tek kadın bendim ve geri vokal olarak da kadın sesi istiyordum.”

“Wasted On You”ya dönersek, şarkıdaki “Ben zaten ölmüşüm” sözleri akla Evanescence’in ilk iki albümünde dinlediğimiz ve Lee altı yaşındayken vefat etmiş üç yaşındaki kız kardeşine atfen yazılmış şarkıları getiriyor. Lee yakın bir zamanda yirmi dört yaşındaki küçük erkek kardeşini de kaybetti.

“Çok zor,” dedi Lee, hüzünlenerek. “Bu son birkaç yıl çok çılgın geçti. Grupta başımıza pek çok şey geldi. Son albümden beri söyleyeceğimiz çok şey var. Hâlâ o zaman da olduğumuz insanlarız ama başımıza bakış açışımızı değiştiren çok şey geldi. Yaşadığımız kayıplar nedeniyle dünyaya nasıl baktığımız, başkalarını nasıl gördüğümüz ve düşünce şeklimiz çok değişti. Çoğul olarak konuşuyorum çünkü basçımız Tim de çok yakın bir zamanda üvey kızını kaybetti.”

Lee bu dönemlerde istemese bile nasıl büyüyüp yetişkin olmak zorunda olduğunu anlattı. “Tekrar çocuk olmak istiyorum. Tekrar çocuk olup kardeşlerimle, annemle, babamla beraber olup başkasının bu kötü şeylerle ilgileneceğini bilerek yaşamak istiyorum. Başkası ebeveynlik yapsın istiyorum, başkası her şeyi halletsin istiyorum. Büyüdüğünde her şeyle ilgilenmek zorunda olan insanın sen olması gerekmesi çok kötü bir şey. Herkesin iyi hissetmesini sağlaması gereken insan siz oluyorsunuz. Ve bazı durumlar da iyi hissedilecek durumlar değil. Acı gerçek işte bu.”

Söyleşimizde bu noktada, yakın zamanda Tori Amos’la yaptığımız söyleşiye dönüyoruz. Onunla nasıl insanların kendileri de benzer acıları yaşamadan başkalarını gerçekten anlayamamalarından, acı çekerken başkalarından iyi niyetli ama boş sözler dinlemeye ihtiyaçları olmamasından ve o insanların sadece kendilerine göre bir yöntemle o acıyla başa çıkmak için bir süreçten geçmeye ihtiyaçları olmasından bahsetmiştik.

“En başından beri müzik yapmamın ve bu grupta olmamın nedenlerinden biri bu,” diye açıkladı Lee. “Şu anda acı çektiğimi kabul edip onunla başa çıkmam lâzım. ‘Ama her şey geçecek’ diyerek değil. Umutluyum tabii ama bazen sadece “Acı çekiyorum” deyip orada bırakabilmek önemli çünkü başkaları da acı çekiyor. Hemen her şeyi düzeltmeye çalışmamak lâzım. Acımızı anlamamız lâzım, acıyı hissetmemiz için kendimize izin vermemiz lâzım. Eninde sonunda onu atlatmamızı sağlayan şeylerden biri bu. Tünelden çıkmanın tek yolu önce içinden geçmek.”

Şu anda sosyal medya ve genel medya dünyasında insanlar hep mutlu bir yüz takınıp çektikleri acıları saklamak isteyen insanlar için bu kavram çok ters gelebilir.

“Evet, o fotoğrafları göstermiyoruz. Kötü bir gün geçirdiğimde Instagram’a koymuyorum. Sadece bir şeyler güzelken kısa kısa anlar koyuyoruz o tür yerlere. O yüzden biz başkalarının hayatına dışardan öyle baktığımızda tüm hayatlarını görmüyoruz. Sadece en iyi anları görüyoruz. O gerçeğin tamamı değil.”

Evanescence’in müziği ve videoları bunun tam tersini temsil ediyorlar. Onlar, kötü günleri gösteriyorlar.

“Doğru,” diye gülüyor Lee. “Albümü dinleyin, o zaman göreceksiniz her şey ne kadar kötü.”

En azından bu duygusal içtenlik unutulmayacak bir sürü şarkının var olmasını sağladı ve daha yolda çok var.


Çeviri için Zeynep Sıray ve Öykü Yıldızhan’a teşekkürler

Kaynak: Grammy.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir